Yaz tatillerini benim gibi bir arabaya
atlayıp, köşe bucak dolaşarak geçirmeyi seviyorsanız; her gün farklı bir plajda
denize girmeyi ve her akşam farklı bir sahil kasabasının lokantasında yemeyi de
çekici buluyorsunuz demektir. Her gün yeni bir şeyler görerek ya da tadarak
zihin açmak; her gidilen yerde yeni insanlar tanımak ve yeni bir hikayenin
içine karışmak mükemmel bir deneyim bana göre... Araba ile yapılan yolculuğun diğer
önemli avantajı da özgür olmak ve insanın aklına eseni, istediği an yapabiliyor
olması... İşte bu yüzden seyahat yazıları okurken, “dünyanın en iyi manzaralı
yolları” gibi otomobil yolculuğunu özendiren makaleleri hep çok sevmişimdir.
İşte Korsika bu tarz bir yolculuk için “biçilmiş kaftan”, neden mi? Dünyanın en
iyi manzaralı yollarından Korsika’da bolca var da ondan...
Tipik bir yol manzarası |
Korsika İtalya açıklarında bulunan, Fransa’ya
bağlı bozulmamış bir Akdeniz adası... Yönetimsel olarak Fransa’ya bağlı olsa
da; Korsika Fransa’dan oldukça farklı ve özgün bir kültüre sahip... Kendilerine
ait dilleri, bayrakları, mutfak kültürleri, hatta kendi müzikleri bile var.
Onlara Fransızlarmış gibi davrandığınızda, Fransız olmadıklarını açıkça belli
ediyorlar ve nedeni dışardan gelen birisi için çok anlaşılır olmasa da Korsikalı
olmaktan fazlasıyla gurur duydukları hissediliyor. Aynı zamanda muhteşem ve
bozulmamış doğası ile Korsika, “outdoor” aktivitelere bayılan Fransız
ailelerinin vazgeçilmez yaz tatili destinasyonu...
İşte size arkadaşlarla yapılan, 6 günlük bir
Kuzey Korsika yol hikayesi; içinde dağlarda yapılan yürüyüşler; 15 derecelik
şelalelere atlamalar; turkuazla beyazın birbirine karıştığı uçsuz bucaksız
plajlar ve bol yeme-içme var...
GÜZEL BİR YOLCULUK İÇİN HAYIRLI BİR SEBEP
Herşey Aix-en-Provence’a bir arkadaşımızın düğününe
gitmemizle başladı. Romantik, samimi ve bol şampanyalı bir Provence düğününün
ardından, sabah Aix’in pazarının kurulduğu meydandaki kafelerden birinde
kahvaltı için toplanıyoruz yavaş yavaş... Neşeli kalabalığın her geçen dakika
arttığı uzun masamızda akşamdan kalma olmanın verdiği huzurlu sükûnet ile uçak
vaktimiz gelene kadar oturuyoruz. Buzlu limonlu Perrier’ler hem sıcak havanın
hem de akşamdan kalma olmanın antidotu...
Bu uzun oturma aktivitesi sanırım Aix’de ideal
bir Pazar günü tanımına fazlasıyla uyan bir aktivite, arada kalkıp pazarı
gezip, sonra tekrar aynı meydanda oturmaya devam ediyoruz sadece... Ne de olsa
yaz tatili, tembel olmakta bir sakınca yok...
Vakit gelince hepsi gruplar halinde başka
başka rotalara dağılacak olan arkadaşlarımızla vedalaşıp, 4 kişilik küçük bir
grup olarak, Marsilya havaalanına giden otobüsteki yerimizi alıyoruz.
BASTIA’DA AKŞAM
Marsilya’dan kısa bir uçuş sonrası Bastia’ya
varıyoruz. Otoparkta arabamızı bulup, sevgili arkadaşımız Özgür’ün Bastia’daki
evine gidiyoruz.
Akşam yemeği için şehrin içinde birkaç noktayı
dolaştıktan sonra, limanın merkezinde çok özel bir konuma sahip olan ve çeşitli
yayınlarda iyi yorumlar alan Chez Huguette’de karar kılıyoruz. Taze güzel deniz
ürünlerine eşlik eden Korsika şarabı biraz hayal kırıklığı yaratsa da, yemekler
gerçekten taze ve lezzetli...
CAP CORSE: MACINAGGIO VE ERBALUNGA
Bu sabah yağmur var Bastia’da, ama bu durum bizi
planlarımızdan alıkoymuyor. Adanın kuzeyinde yer alan ve denize doğru uzanan
burun; Cap Corse’a doğru yola çıkıyoruz; bakir doğa manzaraları yol boyunca
bize eşlik ediyor. Yağmura rağmen keyfimiz yerinde, hedefimiz burnun ucunda yer
alan Macinaggio Plajı... Plaj öncesi hem karnımızı doyurmak, hem de yağmurun
geçmesi umuduyla Port de Macinaggio’da bir öğle yemeği molası veriyoruz. Tipik
bir aile işletmesi olan U Culombu isimli restoranda tentenin altındaki masamıza
oturup, yaz yağmuru ve buz gibi roze şarap eşliğinde deniz ürünlü makarna
ağırlıklı seçimlerden oluşan lezzetli öğle yemeğimizin tadına varıyoruz...
Yemek sonrası hava düzelmese de planladığımız
gibi plaja gidiyoruz. Yağmur yağdığı sürece de plaj barında oturup, meşhur
Korsika birası Pietra içiyoruz ve biten şişeleri masaya diziyoruz. Bu durum
iyice çığırından çıkmadan önce neyse ki güneş hafifçe bulutlar arasından yüzünü
gösteriyor da; biz de kendimizi bardan kaldırıp denize atabiliyoruz... Daha
sonra da kumların üzerinde yapılan tadına doyulmaz “geyik”le bu harika öğleden
sonrayı taçlandırıyoruz.
Güneş batmadan önce dönüşe geçiyoruz. Bastia
yolu üzerinde minik bir orta çağ balıkçı kasabası olan Erbalunga’da akşam
yemeği için duruyoruz.
Erbalunga |
Erbalunga Cenevizliler zamanında önemli bir
liman olmuş, bu sebeple adada Cenevizliler tarafından inşa edilen seksen beş
kaleden en iyi durumda olanlardan bir tanesi de burada yer alıyor. Cenevizliler
uzun zaman kontrol ettikleri Korsika’ya bu kaleleri adayı dışardan gelecek
tehlikelerden korumak için yapmışlar ve bu kaleler sayesinde bir saat içinde
tüm adaya haber yayabilmek için de bir sistem geliştirmişler. Efsaneye göre;
her bir kale yanındaki kaleyi görebildiği için geliştirdikleri bir işaret
diliyle her türlü bilgiyi anında adanın tüm kalelerine gönderebiliyorlarmış. Bu
bilgiler ışığında kalenin duvarlarında bir süre oturup, sohbet ederek güne veda
ediyoruz.
Liman manzarasına nazır, kayaların
üzerindeki harika restoranımız “L’esquinade” bize nefis bir manzara ve
hayatımda yediğim en güzel ve en büyük ballı “Magret de Canard”ları (belli bir
usulde pişirilmiş ördek göğsü)sunuyor... Servis etkin ve neşeli... Porsiyonlar
da lezzetli olmasının yanı sıra oldukça büyük... Dedikleri gibi “Burası Fransa
değil, Korsika”...
ST FLORENT: PLAGE DE LETO’DAN 4X4LERLE PLAGE
DE SALECCIA
Sabah Patrimonio üzerinden St Florent’a
keyifli manzaralar eşliğinde yol alıyoruz... St Florent çok güzel bir kasaba ve
gündüzü geçirmek için burada yapılabilecek en güzel şey; limandan kalkan
teknelerle Plage de Leto’ya gidip; oradan da 4x4’lerle Plage de Saleccia’ya
geçmek... Biz de böyle yapıyoruz. Arkasında yemyeşil bir ormanın eşlik ettiği;
dalgalı turkuaz denizi ve bembeyaz kumlarıyla bu plaj; kara yolu ile ulaşımı
olmadığından, vahşi görünümünü korumuş, keyifli bir yer...
Plage de Leto |
Biz de burada bol frizbili, bol tenisli tipik
bir Fransız plaj günü geçiriyoruz. Akşam üstüne doğru plaj yavaş yavaş
boşalmaya başlıyor. Biz de son saatlere kadar dayanıp, yeniden ciplerle Plage
de Leto’ya dönüyoruz. Burada deniz daha sakin olduğundan akşamın son yüzüşünü
burada yapıp, tekne ile yeniden St Florent’a dönüyoruz.
St Florent limanında gün batımı |
St Florent’da nefis bir gün batımı karşılıyor
bizi... Altın rengi bir akşam üzerine kendimizi teslim edip, iç taraftaki bir
meydanda kurbağalı çeşmeye bakan bir barda nefis akşam üzeri kokteyllerimizi
yudumluyoruz. Hava karardıktan sonra da zarif sarı ışıklarla aydınlatılmış ara
sokaklardan birinde bir köşeye konuşlanmış olan ve bir tuvalden farksız görünen
ve taze ev yapımı makarna çeşitleriyle ünlü “U Troglu” isimli bir restoranda çok
lezzetli yerel yemeklerden tadıyoruz. Kestaneli lazanya özellikle tavsiye
edebileceğim lezzetli ve farklı bir alternatif... Ortam şiirsel, yediklerimiz
enfes...
St Florent'deki kurbağalı çeşmeden bir detay |
DAĞ YOLLARINDAN NIOLO
VADİSİ'NE
Sabah bavullarımızı toplayıp, adanın meşhur
dağlarının ve uzun mu uzun trekking parkurunun da geçtiği bölgeye doğru yol
alıyoruz. Dağ yolları hem kıyılara göre çok daha serin, hem de yağlı boya tablo
gibi, kusursuz yol manzaralarına sahip...
Ama esas eğlence yanımda getirdiğim sürpriz
kaseti (evet kaset çalan bir arabadayız) teybe takmamızla başlıyor. Önce Fenerbahçe
marşı ile intro yapıyor bu kaset; arabada bir sessizlik... Arkasından marş
aniden kesiliyor ve November Rain giriyor,
tam “hah şimdi oldu...” derken, şarkının ortalarında bir yerde ses
kesiliyor ve Okan giriyor 16 yaş sesiyle... Üstelik bununla da bitmiyor, Green
Day ve Offspring’den başka örneklerle devam ediyor 16 yaşındaki Okan. Fena bir
performans olmasa da bu 1990’lar klişesi durum, gülmekten mola vermemize sebep
oluyor. Herhalde ergenliğini 90’larda yaşayan bir çok kişi kendi sesini duymak
için karışık kaset üzerine şarkı söylemeyi denemiştir ama bu aktiviteden kalan
kaseti etrafta bırakmak ancak sevgili kocamın yapabileceği bir şey...
Gülme krizlerimiz sakinleştikten sonra
yolumuza devam ediyoruz. Korsika’nın iki yıl süren, kısacık bağımsızlık
macerasında Korsika’nın başkentliğini yapmış olan Corte’den geçiyoruz. Burası
dağların tepesinde resim gibi bozulmamış bir dağ köyü... Korsika’nın karizmatik
lideri Pascal Paoli İngilizlerden yardım alarak, Korsika’nın bağımsız olma
hayalini kısa bir süre için de olsa, gerçekleştirebilen tek lideri ve seçtiği
bu sıra dışı başkent, Korsika’nın kültürünü ve yapısının farklılığını da ortaya
koyuyor sanki.
Bu arada Niolo vadisine doğru yükseldikçe,
Korsika’nın meşhur, dağlarda serbestçe dolaşan domuzlarından görmeye
başlıyoruz, bunlara “doğada serbest dolaşan domuz” anlamına gelen “cochons
coureurs” adı veriliyor ve Korsika şarküteri ürünlerinin üstün lezzetini bu
“mutlu” domuzlara borçlu... İnsanlar yol kenarında durup bu domuzları
besleyebiliyorlar, bunu görünce biz de yanımızdaki bisküvilerle şansımızı
denemek istiyoruz, ancak gözümüze kestirdiğimiz domuzcuk, koşarak gelip arabayı
ısırınca korkup kaçıyoruz. Hep beraber arabaya binmeye çalışırken, komedi
filmlerine taş çıkaracak bir manzara yaşanıyor,...
Ve nihayet Niolo vadisine geliyoruz, arabayı
park edip, yürümeye başlamadan önce ayağınızda iyi bir yürüyüş ayakkabısı,
içinizde mayolarınız, çantanızda yedekleri ve bir havlunuz olsa iyi olur... Biz
de yürümeden önce bu ihtiyaçlara göre hazırlanıyoruz ve kendimizi dağlara
vuruyoruz. Buradaki yürüyüş yolları adanın kuzeyinde bulunan Calenzana’dan
başlayıp, güneyindeki Porto Vecchio’ya kadar uzanan ve normalde bitirmesi 10-12
gün süren, büyük GR 20 trekking parkurunun bir parçası... Yollar GR 20
rotasında olduğunuzu belirten kırmızı beyaz renklerle ve yürüyüşçülerin dizdiği
taşlarla işaretli... Dağlık bölgelerden geçtiği için tırmanması bol olan bu
parkurun genellikle orta zorluk derecesinde olduğu söyleniyor.
Niolo'ya tırmanış |
Niolo'da ben ve Okan |
Biz ise GR 20’nin sadece Niolo vadisinden
geçen kısmını yürüyoruz ve bu yürüyüşte kendimize koyduğumuz amaç; tepeye kadar
yürüyüp, oradaki şelaleye ulaşmak ve şelalenin döküldüğü buz gibi minik gölde
serinlemek... Bu sebeple tırmandıkça tırmanıyoruz, hava oldukça sıcak
olduğundan “şelale” her adımda daha da iyi bir fikre dönüşüyor. Çok geçmeden önce şelalenin sesi, sonra da
serinliği ve harika manzarası bizi karşılıyor... Pırıltılı şelale aşağıda
bulunan minicik cam gibi berrak bir göle dökülüyor, bu derin göle şelalenin
tepesinden atlayan çocuklar var, ama biz o kadar cesur olmadığımız için gölün
kenarına inip, oradan atlamayı tercih ediyoruz. Zorlu yürüyüşün yorgunluğunu,
buz gibi suya atlayarak üzerimizden atıyoruz, şelalenin altına girip, yukarıdan
dökülen lezzetli sulardan bol bol içiyoruz... Hayatımın en ödüllendirici
anlarından bir tanesi bu oluyor diyebilirim; öyle ki sudan çıktığımda
yorgunluğumdan eser kalmıyor. Şelale kenarında epeyce vakit geçirip, iyice
dinlendikten sonra inişe geçiyoruz. Akşam üzeri güneşine eşlik eden hafif bir
esinti serinliğimizi korumamızı sağlıyor.
GÜN BATIMINDA PORTO’YA
Niolo vadisi turu sonrasında yeniden arabamıza
doluşup, hayatımda gördüğüm en güzel günbatımı manzaralarından bir tanesi
eşliğinde dağlardan Porto’ya doğru iniyoruz. Porto’ya inmeden önce park
alanlarından birinde durup bir süre bu mükemmel manzarayı izliyoruz.
Porto'ya gelirken mükemmel gün batımı |
Porto’ya inince, bir tarafı deniz, bir tarafı
dağ olan müthiş manzaralı otelimiz Cap d’Orto’ya yerleşiyoruz. Akşam yemeği için oldukça özel bir konuma
sahip, neredeyse denize doğru çıkmış ve limana tepeden bakan, mumlarla
aydınlatılmış Le Sud’ü gözümüze kestiriyoruz. Bu terasta oturup, fena olmayan
buz gibi bir Korsika rozesi ile günün yorgunluğunu atıyoruz. Menü deniz ürünü
ağırlıklı ve her şey çok lezzetli, özellikle de Reyhan ısmarladığı Ceviche...
PORTO’DAN CAPO ROSSO’YA
Sabah otelin dağ manzaralı terasında kahvaltımızı
ettikten sonra, uçsuz bucaksız beyaz kumları ve turkuaz denizi olan mükemmel
bir plajın bulunduğu Capo Rosso’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca kayalıklar ve
yükseklerden görünen turkuaz plaj manzaraları insanın aklını başından alıyor.
Burnun ucuna doğru yaklaştıkça manzara ve doğa
daha da bakir bir hal alıyor. Sonunda Capo Rosso’nun vahşi görünümlü plajına
ulaşıyoruz. Kendimize güzel bir yer buluyoruz. Plajdaki restorandan buz gibi
Pietra’larımızı alıp, kendimizi dalgalara bırakıyoruz. Arada bazılarımız yan
komşularımızın oynadığı plaj voleyboluna katılıyor; arada ise frizbi oynuyoruz;
sonra bira ve yeniden deniz... Akşama kadar süren mükemmel bir deniz günü
oluyor bu...
Ancak gün batımını burada karşılama şansımız
yok, çünkü dağ yollarından akşamı geçireceğimiz Calvi’ye doğru yola çıkmamız
gerekiyor.
PORTO’DAN CALVI’YE EŞSİZ YOL MANZARALARI
Capo Rosso’dan öğleden sonra, bana göre erken
bir saatte ayrılıyoruz maalesef... Tam ters tarafa dönmüş oluyoruz böylece...
Akşam üzeri bir markette durup, çok lezzetli sandviç malzemeleri alıyoruz.
Altın akşam üzeri güneşi eşliğinde daracık dağ yollarından giderken, arabada
çok lezzetli sandviçler hazırlayıp, keyifle yedikten ve fedakar şoförümüz
Özgür’e yedirdikten bir süre sonra böylece akşamı mahvettiğimizi fark ediyoruz ama
acıkınca yapacak bir şey yok...
Daracık yollardan nefes kesen deniz
manzaralarını izleyerek Calvi’ye varıyoruz. Gece karnımız acıkmaya başlayınca
limanda basit bir restoranda lezzetli salatalar yiyoruz, üzerine de taze
meyvelerden yapılmış çok lezzetli dondurmalar... Bu arada Korsika’da şeftalili
dondurma her yerde çok lezzetli, bunu bir yere not edin. Gecenin devamında
birbirinden hoş dükkanlarla dolu Calvi çarşısında keyifli bir tur
gerçekleştiriyoruz. Burada bulunan uzak doğu mobilya ve aksesuarları satan Impressions'dan,
enteresan bir portatif hamak ve yoga pantolonları alıyoruz. Grubun beşte üçü
Frankofon olunca, bu mağazanın sahibi ile edilen uzun mu uzun!?!
sohbetle geceyi bitiriyoruz.
Sabah yeniden Calvi çarşısında herkes kendi
merakına göre dükkanlara dağılıyor. Buradaki şarküteriler özellikle yerel
ürünler açısından çok zengin; genellikle hepsinde sizinle birebir ilgilenecek
bilgili birisi var, bütün ürünlerin yapılış şekilleri ve geldikleri yer
hakkında bilgiler veriyorlar... Bizim girdiğimiz Annie Traiteur’de dükkanın
sahibi bize neşeyle her şeyden tattırıyor. Bu arada kestane Korsika’nın milli
meyvesi olduğundan, kestane ile yapılmış kestane unu, reçeli ya da Kestane
likörü gibi ilginç ürünler de bulabilirsiniz bu dükkanlarda. Alışverişimiz
bitince yeniden buluşup, bir zamanlar Turgut Reis’in toplarıyla dövdüğü
surların içinden yürüyüşümüze devam ediyoruz. Kaleye giriş parasız, isteyen
kaleyi istediği gibi gezebiliyor, kalenin içerisinde bir de askeri müze mevcut.
Kale turundan sonra kalenin üzerinde bir
noktada yer alan ve tüm limanı panoramik olarak gören A Candella’da Okan’la
küçük bir öğle yemeği kaçamağı yapıyoruz. Bu sıcak havada ağaç gölgesinden
manzaraya karşı hafif bir şeyler atıştırmak iyi geliyor. Sonra diğerleriyle
buluşup, surlar içindeki yürüyüşümüze devam ediyoruz. Surların içinde yer yer
güzel dükkan ve kafelere rastlanıyor ve ortam oldukça keyifli...
OSMANLI'NIN TURGUT REİS’İ; CALVİ’NİN KORSAN
DRAGUT’UNA KARŞI
Cenevizlilerin 15. Yüzyılda yaptığı güzel
kalelerden iyi korunmuş bir örnek de bugün Calvi limanına bekçilik etmekte; aynı
zamanda otantik bir çarşı bütün çekiciliğiyle surların içinden bu kaleye doğru
uzanıyor... Bu haliyle Calvi iyi korunmuş bir ortaçağ liman şehri; öyle ki
korsanlar az sonra köşeyi dönüp, saldıracaklarmış hissine kapılıyorsunuz zaman
zaman...
Calvi’yi tanıtan bir çok kaynakta turistik
çekiciliğe katkıda bulunmak için, “egzotik” bir korsan hikayesi havasında aktarılan
şöyle bir hikaye okuyorum: “1553’te Fransız donanmasıyla birleşen Türk korsanı Dragut
komutası altındaki Osmanlı donanmasının Korsika’ya saldırıp, Bastia, St Florent
ve Bonifacio’yu fetheder; ancak “gururlu” Calvi’yi ele geçiremez”.
Korsika’lıların Osmanlı korsanı dedikleri Dragut aslen Turgut Reis’tir ve hayatının
önemli bir kısmını Korsika ve civarındaki adalara düzenlediği seferlerde geçirmiştir.
Özellikle Bonifaccio’yu uzunca bir süre komutası altında tutan Turgut Reis; 1540’da
bir sefer dönüşü Korsika kıyılarında gemilerine bakım yaparken, Andrea Doria’ya
esir düşmüş ve 4 seneye yakın Doria’nın gemilerinde kürek mahkumu olarak çalıştırılmış. 1544'te Turgut Reis Genoa’da hapisteyken, Barbaros Hayreddin Paşa büyük bir
donanma ile gelerek, Genoa’yı kuşatmış ve uzun süren bir pazarlık sonrası Ceneviz
3500 altın tutarındaki fidye karşılığında kendisini Osmanlı donanmasına teslim etmiştir.
Ne gariptir ki; o gün serbest bıraktıkları bu adam, Barbaros öldükten sonra, Osmanlı donanmasının başına geçmiştir. Çok geçmeden yine, Korsika’ya gelerek; Bastia, St Florant ve Bonifacio’yu fethetmiş; Calvi’yi de yağmalamıştır. Ancak gerçekten de Calvi’yi fethedemediğinden; bu
hikaye günümüzde bir tek Calvi tanıtımlarında anlatılıyor. İşte bu sebeple Korsika’da
Türklerden ya da Turgut Reis’ten pek bahsedilmiyor ama Calvi’de “Dragut”
derseniz, o başka...
KORSİKA’DA ŞARAP TURU
Calvi’den ayrılmadan önce turist ofise
uğrayıp, geç kalan şarap turunda bize yardımcı olacak bilgi ve broşürleri
alıyoruz. Korsika şarapları bekleneceği kadar iyi değil, ama Korsika’da tarihi
antik çağlara dayanan şarapçılık; yakın tarihte ekonomik nedenlerden sekteye
uğramış olduğu için, yeniden gelişen bir konu, bu yüzden belki de biraz
bekleyip görmek gerekiyor. Korsika’nın yeni gelişen şarap endüstrisi; oldukça
gelişkin turizm endüstrisiyle birleşince ortaya adanın tüm şarap bağlarını
ziyaret edebilme olanağı çıkmış ve adadaki tüm turist ofislerden adanın bütün
bağlarını gösteren haritalardan alabilir ve bulunduğunuz bölgedeki birkaç
tanesine uğrayabilirsiniz. Biz de yolumuzun üzerindeki Domaine Orsini ve Clos
Culombu’ya uğruyoruz. Hem uçsuz bucaksız yemyeşil bağ manzarasıyla gözlerimizi
dinlendiriyoruz, hem de şaraplardan ve Domaine Orsini’de başka yerel ürünlerden
tadıyoruz. Çok olağanüstü bir şaraba rastlamasak da; Orsini’nin köpüklü demi-sec
Muscat’ı ve Culombu’nun rozesi bugün tattıklarımız arasında en hoşumuza gidenler
oluyor.
Orsini bağından bir detay |
Domaine Orsini |
Tadım faslını tamamlayıp, alacaklarımızı aldıktan sonra bir yüzme
molası vermek üzere akşamı geçireceğimiz Ille Rousse yakınlarında bir plaja
gidiyoruz. Pespembe bir akşamüstü, deniz, paylaşılan
krepler ve buz gibi bir şişe roze ile nefis bir tatil kapanışı oluyor bu...
ILLE ROUSSE
Ille Rousse’a geliyoruz, etraf oldukça
kalabalık, arabayı park etmeye çalışırken Özgür birilerine yol veriyor. O sıra
da Engin, “Aa Vedat Milor” diyor, o mu değil mi? derken... Daha sonra kendisini buranın en iyi restoranı
Pascal Paoli’de görüp, o olduğundan iyice emin oluyoruz, böyle ücra bir yerde
tanıdık bir yüz görmek hoşumuza gidiyor.
Ille Rousse oldukça canlı ve küçük ara
sokakları olan sevimli bir yer... Her yerinde bir hareket, müzik, bir oyun
bulunan, neşeli insanlarla dolu bir yer... Tabii bir de Fransız tatilcilerle...
Biz de akşam yemeğini ara sokaktaki “U Spuntinu”’da yiyoruz. Lokaller arasında
oldukça popüler bir mekan olduğu anlaşılan U Spuntinu’da trafik gece boyunca neredeyse
hiç bitmiyor, 10.00 civarında masalar yeniden kuruluyor ve arka masamıza eski
Fransa spor bakanı ve Fransa’nın eski ünlü rugby oyuncularından oluşan
kalabalık ve eğlenceli bir grup geliyor. Bu arada kötü performansıyla, kendine
İspanyol çingenesi süsü vermiş bir adam ve yeteneksiz sarışın dansçısı epeyi
şamataya sebep oluyor ve ortamı ısıtıyorlar. Yediklerimiz tipik Korsika mutfağı
ve hepsi lezzetli...
Yemek sonrasında Özgür Ille Rousse’da kalmak
yerine Bastia’ya dönmeyi öneriyor, biz de kabul ediyoruz. Böylece iki saatlik
zorlu Bastia yoluna koyuluyoruz; tabii şoför Özgür ve muavin Reyhan hariç; hepimiz arkada uyuyarak...
SON SÖZ
Korsika coğrafi yer şekli olarak “denizdeki
dağ” olarak tanımlanıyor. Bu tabir Korsika’nın bende yarattığı duyguya da en
uygunu... El değmemiş yer yer vahşi bir doğa; yüksek dağların arasından
kıvrılan eşsiz manzaralı yollar; sonsuz “outdoor” olanağı; kayaları dövüp duran
hırçın bir deniz... Doğrusu Akdeniz’in gördüğüm en temiz halini burada,
Korsika’da gördüm. Gözlerim mavinin ve turkuazın her tonuyla büyülendi... Çöl,
dağ, orman, plaj, şelale; gibi doğa şekillerinin en güzelleri, minik örnekleriyle
bu adada toplanmış sanki... Doğasını, tarihini ve kültürünü böylesine
koruyabilen yerlere olan hayranlığımın canlı bir nedeni olarak “Korsika” en
sevdiğim yaz destinasyonları arasındaki yerini aldı bile.
*Bu tatile çıkmamıza neden
olan Özlem Koşar ve Jeremy Perret, sonsuza kadar tatlı kızınızla birlikte çok
mutlu olun...
*Bu destinasyonu seçmemize
sebep olan, bize evini açan ve çetin Korsika dağ yollarında bir keçi
zarafetiyle araba kullanan canımız, rehberimiz Özgür Ererdem’e ve bu güzel
tatilin her anını keyifle paylaştığımız çok sevgili dostlarımız, Reyhan
Tanrıöver ve Engin Şatana’ya teşekkürlerimizle...
*Bu yazıda kullanılan fotoğraflardan bazıları Engin Şatana'nın arşivinden alınmıştır.
FAYDALI ADRESLER:
Öncelikle tatili planlarken
işinize yarayabilecek bir kaç linki aşağıda paylaşıyorum;
Genel:
Oteller için:
Şarap turu için:
GR20 parkuru hakkında:
RESTORAN-OTEL-ALIŞVERİŞ
BASTIA:
CHEZ
HUGUETTE:
+33 (0) 4 95313760
Bastia limanında, mükemmel
manzaralı bir lokasyonda bulunan Chez Huguette taze deniz ürünleri
seleksiyonuyla bir çok Fransız yeme içme otoritesinden tam puan almış bir
restoran...
PORT DE MACINAGGIO
U
CULOMBU
+33(0) 4 95354507
Tipik bir akdeniz aile
işletmesi... Limanda yer alıyor, deniz ürünleri ağırlıklı menü...
ERBALUNGA
RESTAURANT
L’ESQUINADE
+33 (0) 4 95332273
Erbalunga limanında yer
alıyor, sadece deniz ürünleri değil, oldukça kapsamlı bir et menüsüne de
sahip...
LE PIRATE
+33(0) 4 95332420
Le Pirate Erbalunga’nın en
iyi yorumları alan restoranı, oldukça rafine bir sunumu var. denemeye
değebilir.
ST FLORENT
U
TROGLU
Rue Centrale
+33 (0) 4 95 372073
Taze makarna çeşitleriyle
göz dolduran hoş bir Korsika restoranı...
LA
GAFFE
Port Plaisance,
+33(0) 4 95370012
İç tarafta değil de, liman
tarafında, denize karşı oturmak isterseniz, iyi bir seçim...
PORTO
HOTEL
CAPO D’ORTO
Porto limanına doğru inerken
sağ tarafta, dağ manzarası güzel...
+33 (0) 4 95261114
RESTAURANT
LE SUD
+33 (0) 4 95261411
Porto limanına tepeden bakan
bir teras, kaçırmanız olanaksız... Ceviche’yi denemenizi öneririm...
CALVI
A CANDELLA
A CANDELLA
+33 (0) 4 95654213
Surların üzerinde, ağaçların
arasında gizli, nefis bir terası var ve Calvi limanını panaromik gören nefes
kesici bir manzarası... Mutfak tipik Korsika...
ANNIE
TRAITEUR
5 Rue Clemenceau
+33 (0) 4 95654967
L’ILE ROUSSE
U
SPUNTİNU
1, Rue Napoleon
+33 (0)4 95600005
Lokaller arasında da popüler
olan tipik bir Korsika aile işletmesi...
RESTAURANT
PASQUALE PAOLI
2 Place Paoli
+33 (0) 4 95476770
Michelin yıldızlı bir deneyim istiyorsanız, Pasquale Paoli
ana meydanda yer alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder